Geleceği Beklerken

Bir bilene sormuşlar “Gelecek nasıl olacak?” diye, o da
“Biz nasıl kurarsak öyle olur” demiş.

Basit bir soru ve basit bir yanıt gibi görünse de bu iki satır, derinlemesine analiz yapmaya kalktığımızda, yeni yeni sorular sormak zorunda kalabiliriz; akla gelen ilk soru da “Geleceği beklemeli miyiz, yoksa geleceği kurulabilir miyiz?” olabilir.

Bu soruya doğru yanıt verebilmek için öncelikle bir tespit yapmamız gerekiyor, şöyle ki, yukarıdaki soruyu yanıtlayanın “biz” ifadesini kullanması, onun toplumsal sorumluluk sahibi bir kişilik olduğunu gösteriyor. Demek ki, önce ben ile biz arasında bir ayrım yapacağız. Elbette herkes kendi başına ya da ailesi ile birlikte kendi bireysel geleceğini planlama ve kurma girişiminde bulunma özgürlüğüne sahiptir; neticenin başarılı ya da başarısız olması girişimcinin öngörü yeteneği ile doğrudan orantılıdır. Ülkelere hükumet edenler için de aynı şartın geçerli olduğunu düşünürsek, sadece “biz” olabilmeyi becerebilen toplulukların geleceğe dair tasavvurlarının ulusal mutabakat sağlandığı sürece başarılı olabildiklerini görürüz. Bizlik duygusunu oluşturamamış topluluklar ise süregiden gelgitler ile kah o yana kah bu yana doğru sürüklenirler, ta ki güçlü bir dalga gelip onları ebediyen silip süpürene kadar.

Demek ki, "geleceği biz nasıl kurarsak öyle olacak" diyebilmek için öncelikle biz olabilmeyi becerebilme gereksinimi vardır. Biz olamayanlar geleceği tasarlayanların dümen suyuna girerler ve onların akıntısı içinde sürüklenmeye mahkum olurlar. Ancak yadsınamayacak bir gerçek daha vardır ki, o da anonim toplumlarda çoğunluğu ilgilendiren bir karar alınması gerektiğinde, genel olarak çoğu bireyin pasif ya da sessiz kalmayı tercih ettiğidir. Onlar geleceği bekleyenlerdir ve onlardan geleceğe dair bir tasarım beklenemez. Onlar geleceği bekleye dursun, birilerinin geleceği tasarlamakta olduğu unutulmamalıdır. Az sayıdaki bu zevat sadece kendi geleceklerini değil, bekleyenlerin geleceğini de tasarlama cüretini gösterirler. Bu bağlamda pasiflerin beklemekle geçirdikleri zaman aktiflerin kar hanesine yazılır.

Aktif olanlar bilgi, birikim ve beceri sahibi olmanın yanı sıra, etik, estetik ve adalet gibi değerlere de vakıf olduklarında, pasifler de aktiflerin güvencesi altında sessiz ve sorunsuz bir şekilde yaşamlarını sürdürürler.

Ancak gün gelir, aktif olan soyluların soyu da tükenebilir; yerlerini yeteneksiz ve insani değerlerden yoksun, soyluluktan nasibini hiç almamış bir cemaat da alabilir. İşte o zaman toplumsal birlik yitirilecek ve kargaşa ortama hakim olacaktır. O gün geldiğinde aktif olmak için artık iş işten geçmiştir. Sonradan reaktif olmak yerine bugün aktif olanlar, hem kendilerine hem de topluma zaman kazandırabilirler. Geleceğe giden en doğru yolu gösteren haritayı elinde tutanlar çaresizlik içinde, bu haritaya nasıl ulaşacağını bilemeyenlere yardımcı olmalı, onlara doğru yolu göstermelidirler.

Geleceği tasarlamaya dair en bilindik örnek Nuh peygamberdir. Emarelere bakanların bir çoğu tufanın geleceğini görmüşlerdir, ama içleriden sadece biri oturup bir gemi tasarlamayı ve içine bulabildiği canlı ve cansız tüm varlığı yüklemeyi akıl edebilği için geleceği kurabilmiştir.

Üzerinde yaşamakta olduğumuz gezegeni bekleyen yeni krizler var önümüzde; ekonomik ya da ekolojik krizler çok sayıda insanla birlikte bir sürü canlı türünü de silecek yeryüzünden. Peki kim kalacak geriye dersiniz? Felaketi öngörenler mi, hiç bir şeyin farkındasızca geleceği beklemeye koyulanlar mı, yoksa öngörüler doğrultusunda tedbir alanlar mı?

Bu site, uygarlaşabilmiş, özgürleşebilmiş, vasatın üzerinde, kimlik sahibi her zaman sürü ile birlikte hareket etmeyenlerin de biz olabilme yolunda adım atmalarını teşvik etmek üzere buluşmalarını sağlamak, bakanların ve görenlerin beyan edilmesi gereken fikirlerini açıklamaları için kurulmuş bir düşünce platformudur.

Siz de siteye üye olabilir, düşüncelerinizi izleyenlerle paylaşabilirsiniz. Yarın değil, hemen şimdi yazmaya başlayabilirsiniz.